Wednesday, 8. August 2007
Lebanon was also public....
hi, check these out;


killed in "public space"
http://www.elmandjra.org/liban/Photos.htm

"again"
http://www.flickr.com/photos/43267932@N00/page4/

"and more general"
http://www.1rsl.blogspot.com/


so lets hear from an Israeli person about "art in public space" in Ankara.. sorry, we are all full of prejudices here... we can blame the internet if you like....


art in public space... c'mon....



40.000 people have been killed by Israel at their public space...for what?? ... how to be justified? 700.000 and more in their "public space" in Iraq..for what?? how to be justified...

who gives a shit about the "public space" in Ankara? Let's go get drunk and dance and whatever... that's all about it, isn't it.

... link (0 Kommentare)   ... comment


create a story
this is about creating/telling a story;



hi;







I have been living in Ankara for 30 years..


yeah, so... first off... this will be semi-anglais and semi-turkik.. with some quotations from other languages if needed...

Ankara is a bureaucratic capital (as all capitals) and has a bureaucratic language in between its elements. So, I don't know its because of that reason or not (while I presume "not") I personally have choose a literal approach to certain subjects when I possibly can, and in a way it is solely for my favor to proceed.

One of them is definitely the etymological/literal approach.

So, here is a definition according to that;

excursion: a short journey or trip, esp. one engaged in as a leisure activity : an excursion to Mount Etna | figurative an excursion into theology. See note at journey .

And by that, an "excursion" to a prison sounds sick to me. No matter in what context or how it is justified. But while, besides that, I know that the will is good (for I happen to introduced and meet some of the staff of the project personally..), yet it is still full of shit to fill in the gaps inside and over the project itself. Yet, I am ok with it... For one of the MOST public things in my city (as others) is the sewerage system... its ok...

The English word and the concept it refers as "public" is something "else" than the Turkish/Persian words "kamu" and "umum". So, how can one who is a part of the "kamu" (both physically and theoretically) can be apart from that and regarded as an element of the "public"? (globalization warning here!!) I really don't want to be arrogant and cocky but, if this is all about little stories versus huge/massive discourses (modern VS. Post-Modern in short), and this project tries to focus on the local, and public in Ankara, I have hard time sorting out why this has been held through in English all the way through?? (both in literal and conceptional phases)... We are talking about "public space" in Turkey's underscored capital city ankara, while what Ankara needs to be talked about itself in means of "Kamusal alan" and not as a side kick that can be fit into (and can be defined and/or decomposed by) some exterior/global trend in post-modern philosophical texts... So **** your Habermas, it doesn't function here as it functions on words.. And also he himself aware of that... So what is the deal? Focus on "here and now" when you are here and then..., try to be exposed to it. That is what I am after. That is what I am.. so long.

This is not something to be focused on via some proxy I presume.. That proxies include the language, and the perception at first... I mean the "kamu" in Ankara.. It is not something to be covered by oriental/occidental national dinner/dinnerish nights and excursions to "significant" sites...

If on an other layer of this project, it have to justify itself in other formal contexts to have funds raised and sponsorships to be found it can be understandable to some extend... but apart from that, at the practical aspects, (as we have tried to express to the staff of the organization previously) it simply doesn't work...

The subject is "more" than a couple of outsider / bilingual people sit and talk about a local issue. To justify this is "possible" but it can be easily totally worthless... So why not "beware?"

If this is essentially an "art" workshop on public space, do we welcome homeless people to rest at nights at our space?? (maybe by that, the space may become a "place".. because those are essentially different things by nature..) Or can we arrange workshops for those who are raped in city (maybe a watercolor landscape painting workshop??) Are we open 24/7? Do we give away? food, drinks, or anything else that can others can benefit from? Do we justified and naturalized the organization enough to fit into our subject (which is "all" in Turkish concept/word and that is naturally equals to "none"... Are we equal to none?? can we hold it?, can we be none? intentionally?)

Do we welcome the "irrelevant"... is that the un/artistic people's poems and experiences??

C'mon.......


And after the questions and remarks, here are my own definitions;


Kamusal olanın "averaj" olması şarttır. Kamusal olan, meydanda olan (şehre dair yapısal unsur olduğunu ve düşüncede de benzer bir yer taşıdığını vurgulamak isterim) şeyin optimum olana, kabul edilebilirliğe, belli yumuşama ve kırılmalara maruz kalmış ve dönüşmüş olmaya, sınıflandırılabilir olmaya, uysallaşmaya, (Photoshop'da "Median" filtresini kullanınız.. ve düşününüz..) dair olduğunu, hatta bu halin hikayesini anlatan Meddaha bakınız, "orta oyununa" bakınız. Politik olanın "kıvırma" oluşuna ve retoriğe bakınız (kıvrılan diğer şeylere de bakabilirsiniz)... Herşeyin "anlatıma dair" oluşuna bakınız...

Ortalamaya dair karakteristik olanı ifade etmekse konu, sağlıklı bir ortalama almak için ne kadar geniş ve dağılmış olunacağı önemlidir, veya ne kadar yerel olunduğu, ve bundan ne anlaşıldığı önemlidir bence. Hangi nitelikte ölçerlerin hangi nitelikte ölçüleceklere hangi niteliklerle yaklaştığı önemlidir... Gelip hepsine basmakalıp "public" diyerek ortaya koyulacak yaklaşımın niyeti "globalization" diyerek yayılmayla eş akıldadır, istemeden de olsa, bir taraftan "karşı tarafta" olunduğu savunulsa da...kusura bakmayın... veya bakın... çünkü ben "kusurum" burada...

Işık tutulan yerde, açığa çıkartılan yerde, beklenmedik şeylerle karşılaşmak muhtemeldir. Bunu çocukken ters çevirdiğimiz taşları ve altlarından çıkanları hatırlayarak anlayabiliriz. Müslümanlığın, islamın çöllerdeki ışıkları olan fenerlerinin, yani camii minanerelerinin bir daha onaylandığı bir ANkara ve Türkiye söz konusu. Eyvallah... Yol bulmaya yaramaktan öte, haritayı karmakarışıklaştıracak kadar çok işaret/minarenin üst üste inşaa edildiği bir Ankara/Türkiye söz konusu. Buna müteakip çölleşen bir alan olarak akıl ve şehir söz konusu. İşlevlerini ve anlamlarını yitiren kelimelerin kültürde argolaşması gibi argolaşan, fars olan arzlar söz konusu... Bunların içinde ne Light House'u? ben anlamadım...

Öte yandan Ankara zaten denizi olmayan bir şehirdir, buraya yerleştirilmiş bir deniz fenerinin fonksiyonsuzluğunu sanatın işlevsizliğiyle yan yana koyarak anlarsak her şey boşlukta gerekçelendirilmiş olacaktır. Ama niyetin "sivil toplum", ve "katılımcı demokrasi" ifadeleri içeren tonları benim bu gerekçeyi kabul etmemi zorlaştırıyor. Ya kolayca ve tasasızca becerilebilecek festival/heyecen/parti tonunda şeylere girişilip alın akıyla çıkılmalı, ya da kendi tanımlarını ve çerçevesini ciddiye alan, ve gerçekliği olan yapılar oluşturulmalı (bu biraz kasar sanırım...).


Uzaklardan nasıl görüldüğü ile alaklı değil buranın (veya herhangi bir yerin) gerçeği.


Bu bağlamda kamu, kendisine sürekli birşeyler vermek durumunda olduğunuz kolektif bütündür (biz bir siyasi partiysek veya "kamusal" konulu sanat birşeyleriysek..). Çünlü onun vermesi mümkün değildir, o sadece alır (onun verebilecek "birimleşmiş", "bireyleşmiş" parçaları geri kalana verirler..). Onunla ilişki ancak vererek olur (Bkz. AKP seçim ve seçim öncesi propagandası, internetin kendisi, kitlesel beleş mal dağıtımları...vb.). Bu yüzden ben bu "public art" projesinin kamuya ne "vereceğini" (hatta çekiniyorum söylemekte ama, kamunun hangi tarafına/kısmına, ne vereceğini) merak ediyorum (bu lokasyonla olduğu kadar içeriğe yaklaşımla alakalı da olan bir çekince).

Oturup bunları 100 yıllarca konuşmak mümkün... Bu yüzyıllar içerisinde gerçek "1 ay" kurgulamak ise zor kanaatimce...

Ankaralı, yarı-zamanlı simitçi, yarı-zamanlı Break Danscı bebeleri, façacı b-girl'leri, yerel MC'leri kabul ediyor muyuz? Onlar da global kültürün yandan yemiş yerel figürleri olarak gerçeklik buluyor mu bizim "kamusal" projemizde? Avrupa birliği bilmem nesinden gelen parayı Ankaralı junkie'lere aktarabiliyor muyuz? Çalıştaylardan sonra geceleri içip dans etmeye gidecek miyiz? Nereye gideceğiz? Dans etmek isteyen ama ne nereye gideceğini bilen, ne gidecek arkadaşı olan, ne de girişte verecek parası olanı kucaklıyor muyuz? Empati kurabilen burjuvalar olarak sabah 09:00, akşam 24:00 arası kendimizden mi geçeceğiz, yoksa bizler de değişecek miyiz...?



Yoksa sadece proje/workshop mekanının penceresinden sokağa mı bakacağız.?







eyvallah...

... link (4 Kommentare)   ... comment